24 Mart 2011 Perşembe

Çıkmamış Kitaptan Korkmak

Polis biraz önce Ahmet Şık'ın basılmakta olan İmamın Ordusu adlı kitabını aramak için İthakı Yayınları'nın Kadıköy'deki merkezine baskın yapmış. Şu ana kadar tüm gazeteci tutuklamalarında, "onlar gazetecilik faaliyetlerinden değil, kriminal sebeplerden içeri alınıyorlar" diyen Başbakan, yarın da aynı söylemi sürdürür büyük ihtimalle. Olmadı, ellerinde bir delil dahi olmadan yayınevinin kriminal işlere karıştığını iddia ederler. Ama artık aklı başında olan kimse bu tip suçlamalara itimat etmiyor.

Kolluk kuvvetleri daha basılmamış bir kitabın peşinden nasıl koşar, anlamak mümkün değil. Bu baskını savunabilecek öyle ya da böyle bir düzlem bulunmuyor. Daha fazla da konuşmak anlamsız. Ekşisözlük'de bir yazardan okuduğum gibi, ben de bu kitap bir şekilde bir yayınevinden basılırsa, 10 adet satın alıp, normalde almayacak olan arkadaşlarıma dağıtacağım. Ama bazılarına "yetmez!"

22 Mart 2011 Salı

Tokat Atmış Terbiyesiz!

Gözlerime inanamadım Sabahat Tuncel'in yaptığını görünce. Nitekim ntvmsnbc ve Hurriyet gazetesinin internet sitesinde "BDP'li vekilden polise tokat", "BDP'li vekilden başkomisere tokat" başlıklarını görünce herhalde bir okkalı geçirmiştir dedim. Ama teğet geçmiş meğersem. İki yayın organı da olayın sadece bir kısmı olan yaklaşık iki dakikalık video görüntüsünü yayımlamış. Ne önceki olayların görüntüsü var web-sitelerinde, ne de önceki olayların içeriği ile ilgili, yapılan polis müdahelesinin şiddetiyle ilgili bir haber. Sadece gaz kullanıldığı yazıyor. Küçüğünden büyüğüne herkes alışmış zaten gaz bombalarına. Çok insani bir yöntem gibi geliyor kulaklara artık. Limonsuz göndermek lazım böyle düşünenleri ya... Olayın daha kapsamlı bir görüntüsü için burayı tıklayabilirsiniz.

Kürt Meselesi'ne dair siyasi bir tartışmaya girecek değilim, bu meselenin BDP kadroları tarafından ortaya konuş biçiminin bazı noktalarından rahatsızım, hele ki son dönemde BDP'nin giderek daha dindar kadrolara açılması bunlardan biri. Ama Türkiye'deki anaakım medyadaki bu Kürt düşmanlığı kendini giderek daha yüksek bir dezenformasyonda yaşatıyor. Olayın diğer boyutundan bahsetmek bir yana, tokat bile denilemeyecek bir tepki tüm bir hareketi yine şiddet ile ilişkilendiriyor. Zaten Kürt Meselesi'nde karşı grupta olanların hepsi aynı, hiçbiri birbirinden farklı değil, onlar biz değil! Onlar şiddeti seviyor, onlar yüce Devlet'in memuruna diklenebiliyor, çocukları bile taş atıyor. Ama bizim polisimiz, başkomiserimiz her zaman iyi, şiddete başvursa bile meşru olduğundan şiddet olarak nitelendirmiyoruz. Göz yaşartıcı gaza maruz kalıp kaldırımda oturan bir kadına tekme atabilecek kadar da duyarlı, kadına el kalkmaz hesabı.

Olayın geniş boyutu dışında, haberdeki tüm detaylar bir şiddet yanlısı ve kendini bilmez BDP'li vekil imajı çiziyor. "Sorumlu tuttuğu bir başkomisere tokat atıyor", ntvmsnbc'ye göre, sorumlu olana değil! Ama eklediğim uzun görüntülerde açıkça görülüyor ki, teğeti yiyen operasyondan sorumlu olan polis. Yeri gelince seçilmişleri, "atanmışlar" karşısında göklere çıkartanlar, şimdi bir milletvekilinin nasıl olur da yüce Devlet'in memuruna vurduğunu ağızlarından düşürmeyecektir. Atanmışlarla sorunu olduğunu iddia edenlerin aslında kendilerinin atamadıklarıyla sorunu vardı her zaman. Anayasa Mahkemesi'nin yetki sınırlarının fazlalığından şikayet edip, referandumda bu şekilde propaganda yapanlar, sadece atanma şeklini değiştirir işine geldiği şekilde.

Sen de çok kızma başkomiser, zamanı gelir başkalarından alırsın hıncını. Hiç olmadı Kürt açılımını yaşamış oldun yanağında. Son olarak "terbiyesiz" ve "adi" kelimelerini hakaret olarak tanımlayan Hurriyet'in, AKP'li vekillerin aynı kelimeleri kullandığı açıklamalarını nasıl yayımladığına bakalım:

8 Mart 2011, Başbakan'ın koltuğuna siyah çelenk başlıklı Hürriyet haberi: "Bu arada, Ak Parti'li bazı milletvekilleri, Arıtman'a, “işin gücün şov yapmak, işini yap terbiyesiz” şeklinde tepki gösterdi."