Geçtiğimiz hafta gördüğüm bir konferans daveti bana yine bir şeyi hatırlattı. Konferansın konu başlıkları arasında kürtaj, Suriye meselesi ve Robotski Katliamı vardı. Bu yine gösterdi ki, Türkiye'de gündem özellikle son 5 yıldır sürekli hükümet kanalları ile belirlenmekte. Türkiye'de belli bir ajandası olan kurum ve kuruluşlar dahi hükümetin ortaya attığı soru ve sorunlar üzerinden siyaset yürütür oldu. Emek siyaseti yürüten bir sol örgüt, kadın haklarını savunan bir sivil toplum kuruluşu ya da diğerleri... Hükümetin çizdiği tartışma çerçevesi herkes tarafından benimsenir, ve tartışmanın dili bile siyasi erk tarafından kurgulanır oldu.
Burada karşı çıktığım nokta, bir sol örgütün kürtajı, feministlerin Robotski'yi tartışması değil. Zaten olması gereken de bu, nitekim her örgüt ya da kurumun kendi imkanları yettiği sürece kendi teorik perspektifini farklı alanlara kanalize etmesi bir gereklilik. Sonuçta hayatımız belli parçalara bölünmüş olsa da, özellikle siyasi tartışmalarda hayat bir bütünlük teşkil ediyor.
Rahatsız olduğum konu, tarafların hükümetin kurguladığı bu tek kale maçta oradan oraya savrulması. Siyasi gündem git gide tek elden çıkar hale gelmekte ve hiçbir siyasi örgüt kendi gündemine sadık kalma şansını bile elde edememekte bu aralar. Bu özellikle sol örgütlerin içinde bulunduğu bir çıkmaz. Emek siyaseti zaten aktif siyasi bir güç olarak bu ülkeyi terk edeli çok oldu. Ama söylem bazında bile artık birkaç kanal dışında karşımıza dahi çıkmıyor, çıkamıyor.
LGBQT ve feminist yapılanmalar ise, kürtaj konusunda ancak hükümet bir gündem yaratınca bu tartışmalarda görünür oldular. Bu örgütlenmelerin kürtaj konusunda daha önce yayınlar yapmadığını ve tartışmalar açmadığını söyleyemem, ama maalesef enformasyonel bağlamda kamudaki görünürlükleri ancak ve ancak hükümetin çizdiği çerçevedeki tartışmalarla ortaya çıkıyor.
Suç kimde? Bunu belirlemek güç. Bunda bu yapay gündeme angaje olma çabasında olan insanların da bir payı var muhakkak, ama bunda özellikle git gide hükümetin söylemlerini yalın ve yorumsuz bir şekilde aktaran Medya'nın payı büyük. Kendi siyasetinizi yürütme şansınız sadece kendi yayın organlarınızla mümkün değil. Bilgi çok hızlı yayılan ve aynı derecede çabukça unutulan bir kavram halini alıyor git gide. Günlük ve Ana Akım Medya'daki görünürlüğünüzün önemi büyük. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi hükümet özellikle yazılı ve görsel basın eliyle tartışmalara her daim bir adım önde başlıyor. Bir yandan da, siyasi olarak bir derece güçlü CHP gibi yapılanmaların dahi hükümet
gündemine angaje olmaları, sanırım kendi basiretsizliklerini gösteriyor.
Ne yapmalı? Sanırım bu en son noktada bir mübadele meselesi haline geliyor. Siyasi örgütler ve sivil toplum kuruluşları ya kendi gündemini oluşturma yolunda bu tartışmalara angaje olmayacaklar ve Ana Akım Medya alanını tamamen hükümete bırakacaklar ve Yeni Medya araçlarını kullanmayı düstur edinecekler. Ya da, belli başlı siyasalarda tek bir güç olarak söylemi kendileri kontrol etmeye çalışacaklar. İkincisi yani cohabitation Türkiye'de pek rastladığımız bir şey değil, ilkinin ise çok ciddi sonuçları olabileceği gibi, bir yandan da hükümetin agresifleşmesine de sebep olabilir, ama hükümetin Yeni Medya'yı henüz tam anlamıyla kontrol altına almamış olduğunu hatırlatmak isterim.
Ama burada bir reçete yazmak değil amacım, sadece uyarmak. Örneğin, önümüzde bir yeni anayasa tartışması gündemi var. Hükümet bu tartışmayı yönlendirmeye başlamadan, bazıları bu konuda kendi gündemlerini ortaya koymaya başlamalı. Bir kere de gündem hükümet tarafından belirlenmez belki de. Neden olmasın?