Bu yazıyı yazmayı kaç zamandır erteliyorum. Bunda ülkede yaşananların da etkisi oldu. Ancak bundan bir hafta kadar önce "Yargı'da Değişim Başlamak Üzere" adlı yazıyla bu konuya kısa bir giriş yapmıştım. Haberler sekmesinde de görebileceğiniz gibi HSYK'ya atanma şekillerinin değişmesi gündemde. İlgili yazıyı yazdıktan birkaç gün sonra da "YÖK'ten Ergenekon soruşturması" adlı bir haber dikkatimi çekti. Haberde, YÖK'ün, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan, tutuklanan, sorgulanan ve sorguya adı dahi karışan isimler hakkında disiplin soruşturması başlattığı belirtiliyordu. Bu yapılanlar bir temizlik olarak yorumlanabilir. Ama unutulmamalıdır ki, yapılan temizlikler de kadrolaşmadan başka birşey değildir. Ancak yine de bir soru geliyor akıllara: Tüm bu yapılanlar 1970'lerde doruğa çıkan parti kadrolaşmalarının bir başka örneğinden mi ibaret, yoksa daha üst seviyede bir değişim mi söz konusu? Bu soruya cevap vermek için, Yargı ve eğitim kadrolarındaki bu tasfiyelerin önceki benzerlerine göz atabiliriz. Bunu yaparken de Kemalist Cumhuriyet'in tasfiyelerini karşılaştırma öznesi olarak kullanmak faydalı olabilir, nitekim eğer üst seviyede bir değişim söz konusu ise, bu Kemalist Cumhuriyet'i yakından alakadar etmektedir.
Yalçın Küçük, her darbe öncesi bir devalüasyondan bahseder. Buna ek olarak her darbe sonrası bir eğitim reformu gerçekleştiğinden de bahsedebiliriz.
Şimdi geri dönelim ve Kemalist Cumhuriyet'e bir göz atalım...
Devrim yapılmış, eğitim reformu gerçekleştirilmiştir. Daha sonra subayların tasfiyesi için oluşturulan Heyet-i Mahsusalar ile karşılaşırız. Daha fazla bilgi için, Cemil Koçak'ın Heyeti Mahsusalar adlı kitabına bakılabilir.
Aynı tasfiye 'sivil' bürokrasi de gerçekleşir. Daha sonra Basın'a dair bir düzenleme de kendini gösterir. Ancak en önemlisi, Darülfunun yani Üniversite'nin tasfiyesi, en son olarak, yani 1933'de gerçekleştirilir. Neden bu kadar geç sorusuna cevap, devrimlerin benimsendiğine dair güçlü inanç olarak görülebilir.
Şimdi gelelim günümüze...
1980 darbesi sonrası da eğitim reformu gerçekleştirilmiştir. 1980 darbesinin, "en azından iki rekat namaz kılmasını bilsinler istedik" diyen bir generalin başında bulunduğu bir darbe olduğunu hatırlatalım.
Peki son dönemde yaşananlar? Ergenekon soruşturması telaffuz edilmeye başlandığında, bunun Ordu'nun içindeki, dönemin anti-komünist, şimdinin ulusalcı ve anti-emperyalist kanadının tasfiyesinden ibaret olduğunu düşünmüştüm. Bu doğrultuda Ordu'daki tasfiye gerçekleşti. Ancak bu soruşturma ve tasfiyeler bununla sınırlı kalmadı. Rektörler, akademisyenler, gazeteciler tutuklandı ve iddianamesiz olarak aylarca tutuklu kaldılar, ve 1971'deki darbe günlerini aratmayacak şekilde hala da tutuklular.
Bir yandan bürokrasi'deki bir diğer kanat, yani Yargı'nın üzerinde bir dominasyon sağlanılmaya çalışılıyor. Bu da daha önceki deneyimler gibi, kamuoyu desteği aranılarak değil, yapısal bir değişiklik ile hedefleniyor. HSYK ve Anayasa Mahkemesi'ne yapılan atamalara Meclis ve Cumhurbaşkanı'nın müdahele edecek olması, bunun apaçık bir örneği olacaktır... Bu da ikinci olası tasfiyedir.
Son olarak da YÖK'ün başlattığı disiplin soruşturması... Bu da üçüncü, yani son olası tasfiyedir. İlginç olan da herşeyin tam da Kemalist Cumhuriyet'in tasfiyelerinin sırasıyla ilerlemesi...
Yapılanlar sadece bir kadrolaşma mı yoksa yeni bir rejimin ayak sesleri mi? Sorunun cevabını Gülay Göktürk'den alalım: "Rejim elbette değişecektir".
*Resim: Jacques-Louis David - The Death of Marat (1793)
Yalçın Küçük, her darbe öncesi bir devalüasyondan bahseder. Buna ek olarak her darbe sonrası bir eğitim reformu gerçekleştiğinden de bahsedebiliriz.
Şimdi geri dönelim ve Kemalist Cumhuriyet'e bir göz atalım...
Devrim yapılmış, eğitim reformu gerçekleştirilmiştir. Daha sonra subayların tasfiyesi için oluşturulan Heyet-i Mahsusalar ile karşılaşırız. Daha fazla bilgi için, Cemil Koçak'ın Heyeti Mahsusalar adlı kitabına bakılabilir.
Aynı tasfiye 'sivil' bürokrasi de gerçekleşir. Daha sonra Basın'a dair bir düzenleme de kendini gösterir. Ancak en önemlisi, Darülfunun yani Üniversite'nin tasfiyesi, en son olarak, yani 1933'de gerçekleştirilir. Neden bu kadar geç sorusuna cevap, devrimlerin benimsendiğine dair güçlü inanç olarak görülebilir.
Şimdi gelelim günümüze...
1980 darbesi sonrası da eğitim reformu gerçekleştirilmiştir. 1980 darbesinin, "en azından iki rekat namaz kılmasını bilsinler istedik" diyen bir generalin başında bulunduğu bir darbe olduğunu hatırlatalım.
Peki son dönemde yaşananlar? Ergenekon soruşturması telaffuz edilmeye başlandığında, bunun Ordu'nun içindeki, dönemin anti-komünist, şimdinin ulusalcı ve anti-emperyalist kanadının tasfiyesinden ibaret olduğunu düşünmüştüm. Bu doğrultuda Ordu'daki tasfiye gerçekleşti. Ancak bu soruşturma ve tasfiyeler bununla sınırlı kalmadı. Rektörler, akademisyenler, gazeteciler tutuklandı ve iddianamesiz olarak aylarca tutuklu kaldılar, ve 1971'deki darbe günlerini aratmayacak şekilde hala da tutuklular.
Bir yandan bürokrasi'deki bir diğer kanat, yani Yargı'nın üzerinde bir dominasyon sağlanılmaya çalışılıyor. Bu da daha önceki deneyimler gibi, kamuoyu desteği aranılarak değil, yapısal bir değişiklik ile hedefleniyor. HSYK ve Anayasa Mahkemesi'ne yapılan atamalara Meclis ve Cumhurbaşkanı'nın müdahele edecek olması, bunun apaçık bir örneği olacaktır... Bu da ikinci olası tasfiyedir.
Son olarak da YÖK'ün başlattığı disiplin soruşturması... Bu da üçüncü, yani son olası tasfiyedir. İlginç olan da herşeyin tam da Kemalist Cumhuriyet'in tasfiyelerinin sırasıyla ilerlemesi...
Yapılanlar sadece bir kadrolaşma mı yoksa yeni bir rejimin ayak sesleri mi? Sorunun cevabını Gülay Göktürk'den alalım: "Rejim elbette değişecektir".
*Resim: Jacques-Louis David - The Death of Marat (1793)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder