Bu kadar sert bir başlık atmak istemezdim. Ancak birazdan okuyacaklarınız içerisinde de Margulies'in şahsına karşı bir saldırı görmeyeceksiniz, nitekim bu blogda yazdığım yazılar içerisinde bu gibi bir üslup takınmaktan kaçındım.
Ancak bu Margulies'in "Dindarlık-Sınıf Mücadelesi" ekseninde yaptığı çıkarımların, tamamen bir hayal ürünü olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Margulies hakkında bir fikri olmayanlar için kısaca kendisini tanıtayım. Margulies, kendisini solcu olarak tanıtarak, bunda ısrar edenlerden, nitekim kendisi Taraf gazetesinde yazıyor. Sanırım hala DSİP üyesi, yani "sosyalistlerin görevi seçilmişleri devirmeye çalışanlara karşı çıkmaktır" diyen bir başkana sahip bir partinin üyesi. Seçilmişler-Burjuva Demokrasisi-Devrim tartışmasına burada girmeyeceğim ve DSİP Genel Başkanı Doğan Tarkan eleştirisini başka bir yazıya saklıyorum.
Ancak bu Margulies'in "Dindarlık-Sınıf Mücadelesi" ekseninde yaptığı çıkarımların, tamamen bir hayal ürünü olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Margulies hakkında bir fikri olmayanlar için kısaca kendisini tanıtayım. Margulies, kendisini solcu olarak tanıtarak, bunda ısrar edenlerden, nitekim kendisi Taraf gazetesinde yazıyor. Sanırım hala DSİP üyesi, yani "sosyalistlerin görevi seçilmişleri devirmeye çalışanlara karşı çıkmaktır" diyen bir başkana sahip bir partinin üyesi. Seçilmişler-Burjuva Demokrasisi-Devrim tartışmasına burada girmeyeceğim ve DSİP Genel Başkanı Doğan Tarkan eleştirisini başka bir yazıya saklıyorum.
Ancak Margulies'e dair birkaç şey kafanızda canlanmıştır artık.
Gelelim Margulies'in "Dindarlık-Sınıf Mücadelesi" hakkında yazdıklarına: Kendisi, sınıf bilincinin gelişimi içerisindeki olası bir ateist propagandaya karşı olduğunu ve asıl meselenin işçileri birleştirmek olduğunu söyleyip, bunun da onları ürkütmeyen bir strateji ile yapılabileceğini belirtiyor. Türkiye söz konusu olduğunda da, burada 'dindar ya da dinsiz' ama bir işçi koalisyonu öneriyor. Bunu yaparken de, TKP vb. örgütleri, 'din düşmanı' olmaları nedeniyle önemsiz örgütler olarak tanımlıyor.
İlgili yazının orijinali için tıklayınız.
Ricam önce bu yazıyı okumanızdır. Tümden alıntılar yapmak bu yazıyı çok uzatacağından, öncelikle yazıyı okumanız konuyu sizin için daha anlaşılır kılacaktır.
Margulies'in önceliklere dair görüşü tartışılabilir, tartışılmalıdır. Margulies de, sınıf mücadelesi içerisinde "toplumdaki ekonomik boyunduruğun" yarattığı bazı farklılıkların, sınıf mücadelesinin kazanımları için gözardı edilebilir olduğunu düşünmekte ve Lenin'i referans göstermektedir. Lenin de 1905'de direkt olarak bundan bahsetmektedir. Ama dinlerin o dönemdeki işlevleri ile günümüzdeki işlevi aynı mıdır? Tarihsel materyalizmi kendine düstur edinmiş Marx'ın yazdıklarından direkt referans arayarak, Lenin'in emperyalizm 'katkısını' baltalayamayız. Dolayısıyla, artık "toplumdaki ekonomik boyunduruğun" sadece bir ürünü değil, ama aynı zamanda o ekonomik boyunduruğun devamında ve yeniden üretilmesinde bir araç haline gelmiş dinin Lenin tarafından hoş görülebilir olması, günümüzdeki din karşıtı hareketlerin meşruiyetine bir zeval getirmeyecektir.
Nitekim asıl amaç "proletaryayı aydınlatmak"tır ve Lenin de bundan bahsetmektedir. Ancak Margulies TKP'yi, aydınlanma kavramını küçük gören bir üslupla, "'aydınlanma' hakkında bar bar bağırarak ezilenleri aydınlatacaklarını sanıyorlar!" diyerek eleştirmektedir Soru çok açık: "Artık kapitalizm ve emperyalizm'in kendi boyunduruğunun yeniden üretiminde sadece bir miğfer değil ama aynı zamanda bir kılıç, hem de keskin bir kılıç olarak kullandığı dinin, sosyalist mücadele ile ne gibi bir ortak noktası olabilir? Yine de TKP vb. örgütler dinci cenahları ürkütecek şekilde bir propagandadan uzakta dururken ve asıl mücadelenin sınıf mücadelesi olduğu konusunda bas bas bağırırken, bu dinci cenahın beslediği büyüttüğü ve ortalığa saldığı Hak-İş vb. örgütlenmelerin sınıf mücadelesine niyetli olarak zarar veren tutumları eleştirilmiyor da, neden hedefte TKP ve ateistler var? Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşasın, sadece muhafazakar ve islamcı diye oy toplayan ve ülkenin yarısından oy alan bir partinin iktidar olduğu bir ülkede, nasıl olur da sosyalist hareket dindarlardan nemalanabilir? Tarihsel materyalizmi düstur edinmiş biri nasıl olur da 1905 Rusya'sı ile 2009 Türkiye'sini bir paragraf alıntı ile rahatça ilişkilendirebilir?
Margulies farkında mı ki, bahsettiği Lenin, Ekim Devrimi öncesi alt ettikleri gruba oranla daha ilerici olan liberallerle işbirliği yapmış ancak fırsat bulduğunda da liberalleri ekarte ederek devrimi gerçekleştirmiştir. Liberalleri silah zoruyla itaat etmemiş midir?
Nasıl olur da, Lenin'in yazdıklarından;
“Silahlı kuvvetlerin hayatlarımızı karartmasını engellemeliyiz”
"Darbecileri engellemeli, demokrasiyi savunmalıyız" vb. çıkarımlar yapılabilir?
Lenin'in yaptığı da bir darbe değil midir? Lenin'in yıktığı da şu andaki demokrasi yani burjuva demokrasisi değil midir? Gerekirse dincilerle anlaşılmasını öneren Margulies, nasıl olur da devrim için silahlı kuvvetleri yanına almaya çalışan insanları eleştirebilir?
Bu soruların hepsi, bahsettiğimiz Lenin ise, geçerliliğini ve meşruiyetini koruyor. Yoksa Margulies kendisinin liberal olduğunu belirtirse, inanın herşey daha tutarlı olacaktır.
DSİP kadar çapsız siyaset üreten bir "sol" parti görmedim. İnatla da sosyalist olduklarını iddia etmelerine yıllardır akıl sır erdiremedim. Margulies bu güruhun iyice soldan kopmuş tarafı. Tamam kafasına yeşil boya dökmenin bir anlamı yok fakat, tutup da dediklerini ciddiye alıp antitez yazmanın da gereği yok. Bildiğin boş bir insan kendisi.
YanıtlaSil